Romanlar
Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi… (Müjgan Türkan )
Türk Kasabada ılık, sakin yaz başı günlerinden biri. Vakit ikindi. Üç kadın, yarım adaya gidilen Kalenin dar kapısından giriyordu. Bu kişilerden Güllüşah sanki arkadan sel geliyor gibi yürümekteydi. Karar verdiği işte kazanmaya kararlı, vurduğu avı almaya giden bir avcının çevikliğinde adımlarını daha da hızlandırdı.
Evlerden çaldıkları yiyeceklerden karınları şişmiş, Kalenin varoşlarında öğle uykularının tadını çıkaran kediler sıçrayıp kaçtılar. Güllüşah’ın haşmetinden Kale duvarlarının deliklerinde aldılar soluklarını. Adımları öyle sertti ki yoldaki çakıl taşları sıçrayıp yol açıyorlardı ona.(eğirdirakın, 2017)
Isparta`da Eşkiyalıktan Paşalığa Katırcıoğlu
Mehmet Adnan Tasar
1620’li yılların başlarıydı, Şah Kulu İsyanının yaraları henüz çok tazeydi. Belki elli yıl kadar önce Şah İsmail’in Anadolu’ya gönderdiği adamları vasıtasıyla Türkmenler büyük gruplar halinde İran topraklarına şaha yardım için gitmeye başlamışlardı. Hatta bu gruplar Adalya (Antalya), Burdur ve Keçiborlu’ya kanlı baskınlar yaparak katliam ve soygunlar yapmışlardı. Bu karışıklıkları çıkaran Şah Kulu yakalanıp, etkisiz hale getirilse de yüksek yaylalarda, kıl çadırlarda eski sohbetleri hâlâ ateşin başında paylaşılıyordu. O dönemleri yaşayanlar seslerini alçaltarak destan gibi anlatıyor, çocuklar ve gençlerde hayal âlemlerinde yaşatıyorlardı. Eşkıyalıkla başladığı hayatında yeri geldikçe fırsatları iyi değerlendirdiğinden devletin affına uğramış, sonunda valilikle ödüllendirilmişti. Fakat felek onun sadakatini sorgulasa da o, bu sınavını başarıyla geçmişti. Girit savunmasında gösterdiği yararlılıklar yüzünden Anadolu beylerbeyliğine atanmıştı. Burada şehit olduğunda gerisinde ibret alınacak bir hayat bırakmıştı. Kendi değerlerini tanımayanlar başkalarının hayatına hayran olur derler. Katırcıoğlu Mehmet Paşa’nın hayatını yazarken gençlere bir değerimizi de tanıtmak istedim. Katırcıoğlu Mehmet Paşa bizim topraklarımızın yetiştirdiği muhteşem biridir. (bkmkitap,2024)
Halk Hikayesi, Hikaye, Destan
Atabey Ertokuş ve Isparta’nın Fethi (Bekir Manav)
Atabey Ertokuş ve Isparta’nın fethi kitabı iki bölümden oluşur. 1.Bölüm : Öğrencilerimiz için özel olarak hazırlanmış, sâde bir dil ile sıkmadan, teşbihlerle süslenmiş bir şekilde Ertokuş Gâzi’ nin çocukluğundan vefâtına kadar yapmış olduğu tüm faaliyetleri ele alan romandır. Roman olarak, sıkıcı tarihten öte, hikâyeleştirerek Atabey’de, Uluborlu’da, Isparta’da ve bölgemizin muhtelif yerlerdeki fetihleri, kurgularla süsleyerek kalıcı ve keyifli bir kazanım sağlaması amacıyla hazırlanmıştır. 2.Bölüm: Ertokuş Gâzi’nin tüm hayatını ve fetihleri, Isparta Kalesi’nin yeri ve fethinin gerçekleşmesini kaynaklarıyla birlikte makale formatında dipnotlarıyla anlatan bölümdür. (kitapyurdu,2024)
Bir Efsane
Düzgün Baba Efsanesi
Şah Haydar Seyyid Mahmud-i Hayrani’nin oğludur. Zeve yakınlarında bulunan Zargovit tepesinde hayvanlarını otlatmak için bir ev yapar. Burada hayvanlarıyla meşgul olur. Kışın zemherisinde keçilerinin gayet güzel beslendiklerini gören Seyyid Mahmud-i Hayrani “Acaba Şah Haydar bu kışın ortasında bu hayvanlara ne yediriyor ki hayvanlar bu kadar güzel besleniyorlar.” Diye merak eder ve Şah Haydar ile hayvanların bulunduğu yere gider. Bir de bakar ki Şah Haydar elindeki çubuğu hangi meşe ağacına değdiriyorsa o ağaç hemen yeşeriyor. Taze filizlerle süsleniyor, keçiler de bu filizlerden yiyerek besleniyorlar. Seyyid Mahmud-i Hayrani bu durumu görünce sesini çıkarmadan geri dönmek ister. Ancak o sırada bir keçi, birkaç kez üst üste hapşırır. Şah Haydar ne oldu babam Derviş Mahmud’umu gördün ki bu kadar hapşırırsın, der ve arkasına baktığında babasının kendisine görünmeden gitmek istediğini görür. Babasına bizzat ismi ile hitap ettiği için mahcup olur. Mahcubiyetinden kaçıp halen Düzgün Baba Dağı olarak söylenen bir tepeye çıkar ve burada mekan tutar. Rivayet olunur ki Şah Haydar babasına ismen hitap ettiği için mahcubiyetinden ötürü kaçtığı zaman ayağında kışın karda giyilen hedik veya leken varmış. Bu hediklerle Zargovit’ten Düzgün Baba tepesine kadar (Takriben 5 Km.) üç adım atmış, bastığı her yerde hedikler taşa iz bırakmıştır. Bu izler hala durmaktadır. Şah Haydar bir iki gün eve gelmeyince annesi endişelenir. Durumunu öğrenmesi için Şah Haydar’ın babasına rica eder. O da yanındaki müritlerine “Gidin bakın bakalım bizim Şah Haydar ne alemde?” der. Müritlerden birkaç kişi 2500 metre yükseklikteki dağın tepesine çıkıp Şah Haydar ile görüşürler. Durumunun iyi olduğunu ve herhangi bir sorununun olmadığını öğrenerek tekrar Zeve’ ye dönerler. Seyyid Mahmud-i Hayrani’ye, Şah Haydar’ın durumu düzgündü, merak edilecek herhangi bir şey yoktur. Selam ve hürmet eder ellerinizden öper derler. Bu işi düzgündür sözü dilden dile dolaşır ve asıl adı Şah Haydar olan bu zata artık bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden, bugüne Düzgün Baba olarak söylenir. (engelsizedebiyat 2024)
Bir Kelime
Bıldır: geçen sene
Bir Deyiş
Koç olacak kuzu ağılda belli olur.