Zonguldak+

Romanlar

Kara Elmas Diyarından (Kemal Uluer, Muzaffer Tayyip Uslu, Rüştü Onur )

“Kara elmas”ın, poyrazın ve kurşuni havanın kenti Zonguldak’ta yetişen; çok sevdikleri ancak sıkıntıdan, yoksulluktan, acıdan, hastalıktan başka hiçbir karşılık görmedikleri hayattan 20’li yaşlarda ayrılan; ortak kaderi yaşayan üç sıkı dost edebiyatçı: Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser.
Elinizdeki kitap, bu üç sıkı dostun ardında bıraktığı eserlerin bir derlemesidir. Onların daha önce kitaplaşmış şiir ve yazılarının yanında, dergi/gazete arşivlerinde kalmış, ilgili çalışmalara dahil edilmemiş bazı eserlerini de bu çalışmada bulacaksınız. Böylesine bütüncül bir derlemeyle amacımız; yazgıda ve estetikte birleşen üç ismin edebi yolculuklarını bir arada sunabilmektir.(kitapyurdu,2021)

Kıskanmak (Nahid Sırrı Örik )

Kıskanmak romanında olayların ve karakterlerin temel meselesi, en yoğun haliyle yaşanan bir duygudur: Bir kız kardeşin ağabeyine duyduğu kıskançlık. Nahid Sırrı Örik, iki kardeşin İstanbul’da bir konakta başlayan, Zonguldak’ta bambaşka bir yöne sapan yaşamlarını bunun üzerine inşa eder. Kıskanmak 1946’da, kitap halinde ilk basıldığında, basında çıkan bazı değerlendirmelerde hem beğenilmiş hem de karakterleri aykırı bulunarak yadırganmıştı. Aradan geçen zaman, karakterlerin işlenişinin özgün ve büyük bir yeteneğe işaret ettiğini ispatladı. Farklı yapıtlarında “Çünki insan kalbinde çok gizli, çok kirli, çok korkunç köşeler bulunur,” ya da “Fazla normal insanlarla meşgul olmaktan da hazzetmem,” diye yazmış olan Nahid Sırrı Örik, sıradan görünümlerin ardındaki karmaşayı, aykırılığı, çizgidışılığı sezmenin ve bunu roman kişilerinin tavır ve faaliyetlerinde resmedip geliştirmenin ustasıdır. Kıskanmak, Enis Batur’un deyişiyle, “Tutkunun negatif çehresi üzerine kanlı bir divertimento”dur.  (Everest, 2024)

YANARTAŞ (MEHMET SEYDA)

Mehmet Seyda’nın romanı (1970) • Zonguldak bölgesinde önce memur, sonra asker olarak bulunan bir gencin serüvenlerini sergileyen roman, İkinci Dünya Savaşı’nda tek parti düzeninin, ülkücü aydınlara yaptığı baskı ve zulümlerin bölgesel tutanağı da sayılabilir. Eserin en ilginç yanı, ileri düşüncesinden dolayı birkaç kez tutuklanan ve sonunda “şüpheli” damgasını yiyerek polisçe fişlenen genç adamın, askerlikte sürgünler, hapislikler, gözaltına alınmalar ve kaçmalarla geçen hazin serüvenini, gerçekçi ve sıcak bir dille anlatmasıdır.

Bunun yanında, Ereğli Kömür İşletmelerindeki memurluk hayatı, memur tipi, roman kahramanının karısı, arkadaşları, özellikle Galip Fuat gibi tipler çok canlı verilmiştir. Ayrıca, aynı bölgede geçen birtakım olaylar, teğmen Dursun’un evlenmesi, eski öğretmen Emin Bey’in kızı Nuriye’nin iğfali gibi gerçek hikâyeler, bütün bir bölgenin toplumsal ve psikolojik yapısına ayna tutmaktadır. Esere eklenen, kimi zaman olayların akışını kesen birtakım yasa metinleri ve belgelerle bir çeşit belgesel nitelik kazanan roman, dilinin akıcılığı ve kahramanın yer yer yaşantısından okuyucuya yansıyan insan sıcaklığıyla ayrı bir değer kazanmıştır. (Evvel Cevap, 2024)

Hikayeler

Her Yer Seri Direniş – Ereğli İşçi Hikayeleri -Can Kartoğlu

” ‘60’lar ve ‘70’lerin Ereğli’sindeki, Can Kartoğlu’nun hikâyelerine de konu olan yaşanmışlıklar, Türkiye’de işçinin ve sendikanın dünyasına bir pencere aralar adeta. Kitapta, bütün bu yıllar boyunca yolları Ereğli’den geçen çok tanıdık insanlarla karşılaşıyoruz. Bu yıllar boyunca, Amerikan Morrison’u “müstesna” bir şirket olarak ilan eden halkçı Ecevit kâh Çalışma Bakanı kâh Başbakan’dır. Ereğli’den, “Morrison Süleyman” unvanını da kuşanarak siyaset sahnesindeki yerini alan Süleyman Demirel, Başbakan olmadan önce Morrison’un Türkiye Temsilcisi olarak, işçilerin ve sendikanın karşısındadır.” Ereğli İşçi Hikâyeleri, Ereğli işçilerinin portreleri üzerinden ülkenin tablosunu resmediyor. Her tekil hikâyeyi bir işçinin gözünden anlatan yazar, işçilerin gözünden bakmanın hakikatin gözüyle bakmak olduğunu kanıtlıyor. Yakın tarihimize ayna tutan bu belge-hikâyeler, dünümüze ne denli uzak olduğumuzu fark etmemizi sağlıyor ve bize bilinmeyen bir tarihi edebiyatla keşfetme imkânı sunuyor. Can Kartoğlu’nun hakikat gibi yalın, doğal, katışıksız, dokunaklı dilinin insancıllığı, dile getirdiği kahramanlarının insancıllığını ustalıkla yansıtırken insanın varoluş mücadelesinin özünde “işçi mücadelesinin saklı olduğunu kendiliğinden açıklıyor.(dr.com,2020)

Bir Efsane

Uzun Mehmet Efsanesi

Sanayi devriminden sonra önem kazanan kömür; Osmanlı padişahı II. Mahmut’un “Memalik-i Şahane dahilinde siyah taşın taharrisi” adlı fermanıyla ülkemiz, İlimiz gündemine girmiştir. Kdz. Ereğli’nin Kestaneci Köyünden olan Uzun Mehmet askerlik iznini kullanmak üzere köyüne gelir. Askerdeyken gördüğü kömürü yöresinde aramaya başlar. Buğday öğütmek için gittiği değirmenin (Kdz. Ereğli, Köesağzı Mevki, Neyren/Niyren Deresi dolayları) su kanallarında yuvarlanan siyah taşları görür ve bunları değirmen ateşine atarak yanıp yanmadığını dener. Karataş’ın yandığını görünce hem kendi hem de yöresinin yazgısını değiştirecek yanar taşları çuvallayıp ihsanını almak üzere İstanbul’a hareket eder. Saraydan ihsanını (5000 kuruşluk ödül ve ölünceye dek 500 kuruş aylık) aldıktan sonra, kendisini kıskanan ve ödülünü çalmak isteyen, Kdz.Ereğli Kaymakamı Müstelzim Hacı İsmail Ağa tarafından bir handa kahvesine zehir katılarak öldürülür. Uzun Mehmet, kömürle, Zonguldak’la özdeşleşmiş; adına anıt, park yaptırılmış, kimi üretim tesislerine adlı konmuş ve ülkemiz yeraltı işçiliğinin simgesi olmuş bir isimdir.

Bir Deyiş

Görene gün çok yürüyene yol çok

Bir Kelime

Bıldır: Geçen sene