Romanlar
GÜL’ ÜN BABASI KİM (HALİDE NUSRET ZORLUTUNA )
Talat ile evlilik hazırlıkları yapan Mecla, yasak bir aşk yaşamaktadır.Talat bunları gizli olarak sürudürür. Çünkü Talat’ın imam nikahlı bir eşi vardır. Talat’ın eşi Leman, Mecla’ya kendi yaşadıklarını yaşamaması için bir mektup yollar. Buna sinirlenen Mecla ise Leman’a kocasını kaybettiğini alaylı bir şekilde söyler. Mecla sonradan Talat’tan hamile kalır ve terk edilir. Ailesi tarafından Edirne’de bir köye yollanan Mecla burada Havva adıyla yeni bir yaşama başlar. Burada yanlarında kaldığı Hasan Amca, bir kız lisesinde kapıcı olarak çalışmaktadır. Havva buradaki öğretmenlerle tanışır ve kısa sürede sevilir. Karnındaki çocuğunu düşünüp yaşamak için ümidi var olan Havva, çocuğuna Gül adını verir. Ancak Gül’ün babasının kim olduğu düşüncesi etrafındakilerin beynini kemirmiştir. (lincheap,2024)
Halk Hikayesi, Hikaye, Destan
Edirne Kırmızısı (Sabriye Cemboluk)
”İşte o gelincik kırmızısıyla bezeli dağlar benim dağlarım! O renk benim rengim! Ben o kırmızı rengin kendisiyim! O renk annem, babam, ablam, memleketim, dilim, şarkılarım ve her şeyim… Gözlerimden ve yüreğimden söküp alınamayan her şeyim… Şimdi hatunlar nasıl yaparsınız bilmem ama bu kumaşları ve bu kırmızıyı istiyorum. Şehzademin kırkıncı gün şenliklerinde sadece benim odam değil bütün saray, hatta bütün Edirne bu renkle süslensin! Yedi iklim dört bucaktan gelenler bu kırmızıya meftun olsunlar! Cümle tüccarlar bu rengin peşine düşüp akın akın Edirne’ye gelsinler. Ola ki bir gün…” ”Nedense bu şehrin insanlara farklı bir güç kattığını düşünmeye başlamıştı. Burada doğup büyüyen Fatih Sultan Mehmet, henüz yirmi iki yaşında Konstantinopolis gibi kalın surlarla çevrili bir şehri fethedip koskoca Doğu Roma İmparatorluğu’na son vermişti. Binlerce yıldır şehrin aşılamayan kalelerini, Edirne’nin Tophane Bayırı’nda döktürdüğü devasa büyüklükteki toplarla delik deşik etmişti. İstanbul’daki dünya harikası Ayasofya’dan daha muhteşem bir mabet olan Selimiye Camisi’ni, Mimar Sinan doksan yaşından sonra Edirne’de yapmıştı. Bu şehir Osmanlı’nın mucize yaratan insanlarının şehri gibiydi. Buranın toprağı mucizelere gebeydi. İşte son mucize de bu Edirne kırmızısıydı.” On yedinci yüzyılın sonlarına doğru Edirne’deyiz. Saraylarıyla, kasırlarıyla, camileriyle köprüleriyle kozmopolit bir dünya şehrinde! Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentinde! Yabancı tüccarların, elçilerin, asilzadelerin, sanatçıların ve gezginlerin uğrak noktası! Ve de casusların… On sekizinci yüzyılda dünyanın casuslar göndererek peşinden koştuğu Edirne Kırmızısı ile yapılan kumaş boyama ve baskısı Avrupa’nın en önemli erken endüstri kollarından birisiydi. Son romanı Edirne Kırmızısı’nda Sabriye Cemboluk, geçmişte gerçekten yaşamış karakterleri ve yaşanmış olayları, edebi kurguyla tarihin akışını değiştirerek temsili gerçeklikte bir araya getiriyor.(dr.com,2021)
Bir Efsane
Göl Baba Efsanesi
Yaşlı bir adam, bir köye gelir Kapı kapı dolaşarak bir parça ekmek ister; ama kimse yardımcı olmaz Fakat bir eve geldiğinde kadın, ona; “Benim de ekmeğim yok Çocuklar da sürekli ekmek istiyorlar; fakat onları oyalamak için fırına tezek koydum” der. Yaşlı adam da; “Biraz verirsen çok makbule geçer” der Kadın da; “Fakat onlar tezek Nasıl olur?” der Yaşlı adam; “Git, getir” der Kadın, gider ve fırını açar Bir de ne görsün! Tezeklerin yerinde ekmek vardır Ekmeği alır ve yaşlı adama götürüp verir. Yaşlı adam, kadına; “Çocuklarını al ve benimle gel; ama sakın arkana bakma!” der Kadın, yaşlı adamla gider; ama dayanamayıp arkasını döner ve bakar Baktığı anda da kadın taşa dönüşür ve köy yok olur. Bugün o köyün yerinde olan göle Gölbaba denilmektedir.(engelsizedebiyat,2024)
Bir Deyiş
Acıkan yanağından, susayan dudağından belli olur.
Bir Kelime
Kovalak: Gösteriş düşkünü, abartılı ve özenti anlamlarında kullanılabilir.
Orijinal söylenişi: kuvalak.