Karaman

ROMANLAR

Bİr Anadolu Hümanisti MEVLANA (RADİ FİŞ)

Radi Fiş, kitabın önsözünde her ne kadar, “Bizim bu kitabımız, ozanın felsefesi üzerine bir monografi denemesi olmadığı gibi, onun şiirlerinin irdelenmesini amaçlayan bir edebiyat çalışması da değildir. Biz burada yalnızca biyografi yazmayı denedik” dese de, Bir Anadolu Hümanisti Mevlâna’da, yazarın dili, yapılan betimlemeler, kullanılan imgeler ve metnin kurgusu, kitabın, roman formu gözetilerek kaleme alındığını gösteriyor. Romanda Mevlâna Celâleddin Rumi’nin yaşamı ve felsefesi, tarihsel gerçekleri saptırmadan, kronolojik olarak değil ama, zaman içinde gidiş gelişler ve tekrarlarla aktarılıyor okuyucuya. Yazılması yirmi yıl sürmüş, bu biyografik roman için yazar, kitapta anlatılan olayların tümünün gerçek olduğunu, ancak araya renkler serpiştirdiğini söylemiş. Renkler, metnin içinde canlanıp, kimi zaman akan suyun yeşili, kimi zaman güneşin bakır rengi, kimi zaman yobazın siyahı ve kimi zaman da ‘aşk’ın ebrulisi olarak çıkıyor karşımıza.Radi Fiş’in Mevlana romanında mevlana’nın karaman’da geçen çocukluğuna rastlarız. Hatuniye medresesi,Aktekke camii,karadağ vb. yerler romanın bu bölümünde romanın tarihi dokusunu oluşturur. (İnsanokur, 2024)

TEL KADIN ( HASAN BARAN )

nsanların içinde hep tel varmış diye düşndü. Her insanın içinde tel varmış: Paslı, karanlık ve gizli… İnsanın sevgiden, cinsellikten, yaşama sevincinden, kaçışının, neden saklandığının; neye ulaşmaya çalıştığının belli olmadığı teller. Sonrasında ışıktan çok sadece bir pas olan teller… İnsanın kendini saklamasının ve kendinden kaçmasının belkide en büyük şahidi olan teller. Ressam Fikret, insanın gözleriyle, elleriyle yada bedenin başka bir parçasıyla değil de yalnız nasıl tellerle göründüğünü, hissettiğini aklından geçiriyordu. Şimdi. Teller nasıl girmişti insanın içine? Gözlerden boyuna içe akan bu büyük paslı ışıkla, bunca zaman insan nasıl parçalanmamıştı?

( Kitapyurdu 2024 )

Halk Hikayesi, Hikaye,Destan

NUR ( MUSTAFA KUTLU)

Bir hakikat yolculuğu olarak tanımlanabilecek olan hikâyede, Genç bir mimar olan Nur’un iç sıkıntılarına çare bulmak için çaldığı kapılar ve yol üstünde tanıştığı insanlar anlatılıyor. Ana karakterin etrafında şekillenen resimde yerlerini alan her bir kişiyi, Mustafa Kutlu bir ressam edasıyla tek tek gözümüzün önünde canlandırıyor:

Genç ve heyecanlı bir mimar olan Sinan, babası Kadırgalı hamal Ali, ağabeyi delikanlı Demirci Cemil, hasta kardeş Çiçek, onun yavuklusu Cüneyt, Nur’un babası Raci bey… ve daha birçok kişi bu küçük hikayede yerlerini alıp bize bir insanlık durumunu anlatıyorlar.

Günümüz insanının değişmeyen “boşluk” probleminin bir kişiyi merkeze alarak anlatımı olan bu kitap, Mustafa Kutlu okurları için hem tanıdık bir hikâye özelliği taşıyor hem de uzak diyarların bir masalını anlatıyormuş gibi bizi başka insanların dünyasına götürüyor. (dergah, 2024)

Bir Efsane

Karaman’ın kalesini kuşatan düşmanlar geceyi beklemeye başlarlar. O gece Karamanoğlu Beyliğinin Askerleri başka seferdedir. Kaleyi savunacak yeterli asker yoktur. Düşünüp taşınan yaşlılar ve ileri gelenler bir kurutuluş yolu bulmaya çalışırlar. Bir çoban “Bakın der Karaman” da ne kadar koyun, koç varsa toplayalım boynuzlarına fenerler takıp bayır aşağı sürelim. Düşman, çok kalabalık olduğumuzu sanır, belki kuşatmayı kaldırır” der. Çobanın dediği yapılır. Boynuzları ışıklı sürü aşağı inmeye başlayınca düşman askerleri büyük bir ordunun üzerine geldiğini sanarak kaçmaya başlarlar. Durum sonradan anlaşılınca da iş işten geçmiştir. “Karaman’ın Koyunu, Sonra çıkar oyunu” deyişinin bu olaydan rivayet edildiği söylenir.

( engelsizedebiyat, 2024 )

BİR KELİME

Cıllımak: Oyun bozmak

BİR DEYİŞ

Acele etsen de iş varacağına varır