Adıyaman –

ROMANLAR

NEMRUT DAĞI(MUSTAFA MUTLU İBİLİ)

Melih… Okuduğu üniversitenin Jeoloji Mühendisliği bölümünde araştırma görevlisi olarak mesleğine ilk adımı atan, öğrencilik yıllarındaki aşkı Rana ile mutlu bir yuva kuran bir adamdır. Doktor anne ve babasının emeklilik kararı alarak, Ankara’nın gündelik koşuşturmasından kaçıp, Bitlis’in doğasına yerleşmek arzusu, Melih’in tüm hayatını değiştirecektir…

Tatvan’da temiz havayı içine çekmek isteyen Nermin Hanım ve Kemal Bey, çevrede oluşan kaynağı belirsiz kötü kokuların nedenini bir türlü anlayamaz. Kokunun kaynağını ve giderilmesini sağlamak için ise çare; Melih ve arkadaşlarındadır.

Melih’in gözleri artık tek bir yöne, kokunun ve felâketlerin kaynağına çevrilmiştir…

O kaynak, Nemrut Dağının ta kendisidir! (MUSTAFA MUTLU İBİLİ, 2024)

Bir Efsane

Erenler Pınarı Efsanesi

Sincanlı ilçesine bağlı Düzağaç köyünde kaynayıp coşan bir pınar vardır. Söylendiğine göre bu pınar, Anadolu’nun Türkleşmesi sırasında ulu kişilerin başında konakladıkları bir suymuş. Bu yüzden adına Erenler Pınarı denilirmiş. Şifalıymış, temizmiş, debisi yüksekmiş. Çevresinde çayırlar, çimenler, ağaçlar yetişirmiş. O suyun yanında Düzağaç köyü kurulmuş. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin ardından İzmir’e çıkan Yunanlılar, Anadolu’nun içlerine doğru ilerlerken, Düzağaç köyünü de işgal etmişler. Düşmanın bir taburu köye yerleşerek karargâh kurmuş.

Yüzyıllardır çağlayıp coşan, köylülerin su ihtiyacını karşılayıp şifa dağıtan Erenler Pınarı, işgalle birlikte mateme ve karalara bürünen köy halkı gibi üzerini sazlarla ve otlarla örtmüş, kendini gizlemiş. Anadolu’yu Türkleştirmeye gelen alperenlere coşarak, çağlayarak verdiği suyunu, esirgemiş işgalci Yunanlılardan. Bir damlasını bile vermemiş.

Büyük Taarruz başlayıp Türk askerleri düşmanı Dumlupınar taraflarına sürdüğü zaman Erenler Pınarı da otlardan, sazlardan arınmış, ayna gibi, temiz, pırıl pırıl suyuyla karşılamış Türk askerlerini. Askerler kana kana içmişler Erenler Pınarı’ nın suyundan. Suyu içen askerler çağlayıp coşmuş, düşmanı önlerine kattıkları gibi İzmir’e kadar kovalayıp denize dökmüş. Askerler içtikçe su çoğalmış, bir değirmeni çevirecek kadar büyümüş. Suyun ayağına değirmenler kurulmuş. Yakın zamana kadar çalışan değirmenler, sanayinin ilerlemesiyle yıkılmış, harap olmuş(engelsizedebiyat, 2024)

Bir Kelime:

Lavgaralık: Boş konuşmak