Romanlar
HUZUR- AHMET HAMDİ TAMPINAR
Huzur’un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini “huzur”a kavuşturacak bir “iç nizam”ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz’la Nuran’ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır. (KİTAPYURDU, 2020)
SINEKLİBAKKAL-HALIDE EDIP ADIVAR
Adıvar’ın bugüne kadar defalarca basılmış, milyonlarca okur tarafından okunmuş ve güncelliğini hiç yitirmemiş romanı Sinekli Bakkal, Türk romanı içerisinde özel bir yere sahip. “Roman,” dendiğinde aklımıza gelen ilk kitaplardan biri olan bu yapıtı Selim İleri’nin yazdığı sonsöz eşliğinde sunuyoruz. Defalarca basılmış, kuşaklardan kuşaklara ulaşabilmiş Sinekli Bakkal, II. Abdülhamid dönemini bir geçmiş zaman dekoru önünde yansıtarak, eskiden yeniye devralınması gereken kültür, sanat ve töre değerleri üzerinde durur. Bir anlamda, yazar ve eseri, tarihi süreklilik arayışı içerisindedirler. (KİTAPYURDU, 2022)
FATIH HARBIYE-PEYAMI SAFA
Darülelhan’ın (Konservatuvarın) alaturka kısmında ud eğitimi alan Neriman, mensup olmakla iftihar ettiği Doğu kültürünü çok seven babası Faiz Bey’le on beş yaşından beri Fatih semtinde oturmaktadır. Yine bu semtte tanıştığı, babasına çok benzeyen ve Darülelhan’da kemençe eğitimi alan Şinasi ile yedi yıldır nişanlıdır. Bütün mahalle, tahammül sınırlarını zorlayan bu nişanlılık ilişkisinin evlilikle bitmesini beklemektedir. Ancak Neriman’ın Darülelhan’da tanıştığı Macit, onun içinde yer etmiş Batılı bir hayat yaşama isteğini uyandırır. Neriman, Beyoğlu’nda, Harbiye’de yaşanan ışıltılı hayat tarzına imrenerek yaşadığı muhitten, evlerinden, babasından, Şinasi’den ve hatta doğuyu temsil ettiğini düşündüğü kedisinden bile nefret etmeye başlar. Tramvay yoluyla birbirine bağlanan ama birbiriyle bağdaşması mümkün olmayan iki semt, Fatih ve Harbiye, aynı coğrafyada yaşanan bir kültür ve zihin geriliminin cepheleridir. Türk edebiyatının en üretken kalemi Peyami Safa, televizyon dizilerine de konu olan Fatih-Harbiye romanında toplumumuzun yaşadığı asrîleşme (çağdaşlaşma) sancılarına eşyalar, şahıslar, kurumlar ve mekânlar üzerinden ayna tutmaktadır. (KİTAPYURDU, 2022)
Halk Hikayesi, Hikaye, Destan
SARNIÇ- SAİT FAİK ABASIYANIK
Sarnıç, Türk yazar Sait Faik Abasıyanık’ın 1939 yılında, Çığır Kitabevi tarafından yayınlanan ikinci kitabı. Bu kitapta, yazarın ilk kitabı Semaver’e almadığı hikâyeleri yer alır. Kitabın kapağında Sait Faik’in adı “Said Faik” olarak yazılmıştır. Tıpkı Semaver’de olduğu gibi Sarnıç da üç bölümde incelenebilir. İlk bölümde, Sarnıç, Beyaz Altın, Lohusa, Ormanda Uyku, Gaz Sobası, Davudun Anası ve Hancının Karısı gibi Adapazarı ve Bursa’da geçen öyküler vardır. Yazar, o şehirlerde yaşadığı dönemlerde gözlemlediği, toplumun gelenekleri ve göreneklerindeki aksayan yönleri anlatmıştır. İstanbul’da yaşadıklarını ve gördüklerini bir çocuk saflığı ile anlattığı hikâyeler ikinci bölümü oluşturur. Bir Karpuz Sergisi, Mavnalar, Gece İşi, Park, Kalorifer ve Bahar ve Plaj İnsanları bu gruptadır. Faik’in, bu bölümdeki hikâyeleri anlatışı, yazarın yeni bir tarza yöneldiğinin habercisidir. Kitabın son bölümünde ise, Sait Faik’in yurt dışı tecrübeleriyle oluşturduğu iki hikâye vardır. Bunlar, Grenoble’da İtalyan Mahallesi ve Marsilya Limanı’dır. (WİKİPEDİA, 1939)
İSTANBUL HİKAYELERİ- PEYAMİ SAFA
Peyami Safa’nın İstanbul Hikâyeleri 36 hikâyeden oluşmaktadır. İlk olarak 1924’te yayımlan hikâyelerde anlatılan olayların neredeyse tamamında mekân İstanbul’dur. Fakat hikâye edilenler sadece İstanbul’un değil, bütün ülkenin ortak sorunlarıdır. 19. yüzyıldan itibaren yaşanan medeniyet değişiminin sancıları, kadın erkek ilişkileri, Batılılaşmadaki problemler, tecrübesiz gençlerin yaşadıkları sıkıntılar gibi daha pek çok olgu ve olay bu hikâyelere konu olmuştur. İstanbul Hikâyeleri, Peyami Safa’nın sanat ve dünya görüşünün izlerini taşıdığı gibi, daha sonra ortaya koyacağı eserler hakkında okuyucusuna bazı küçük ipuçları da vermektedir. (KİTAPYURDU, 2020)
Bir Efsane
Somuncu Baba
İstanbul’un Kuruluşu: Melek ve Kartal İstanbul’un kuruluşu ile ilgili yazılı ve sözlü kaynaklarda pek çok efsaneye rastlamak mümkündür. Bu efsanelerden birkaçı Hans Hermann Russack’ın “İstanbul ve Efsaneleri” adlı makalesinde yer almaktadır. Bu makalede İstanbul’un kuruluşuyla ilgili şu efsane zikredilmektedir: Krizopolis’te (Üsküdar) rakibi Licinus’u yenen Konstantinos, bir gece rüyasında Roma İmparatorluğu’nun batmak üzere olduğunu gördü. İmparator, eski Roma’nın temelini kuran Ene’nin memleketi Ilion’a (Truva) gidip orada yeni başkentini kurmaya karar verdi. Burada, Roma’ya beşik olan Truva, eskisinden de güzel yapılacak ve Roma şehriyle imparatorluğunun yıkılmasından bu suretle kaçınılacaktı. Kayser Konstantinos, Ajaks’ın mezarını merkez tutarak bizzat yeni başkentinin hudutlarını çizmeye başladı. Duvarlar yükseliyor, şehrin kapıları meydana çıkmaya başlıyordu. Tam o sırada Kayser bir rüya daha gördü. Paçavralara bürünmüş bir kadın kendisinden giyecek dileniyordu. Tabirciler kaysere, başka bir yıkık şehri tekrar meydana getirmesini söylediler. Konstantinos son ve kesin zaferini kazandığı Khalkedon’u (Kadıköy) hatırladı ve Truva’nın yarı tamamlanmış duvar ve kulelerini olduğu gibi bırakarak, Khalkedon’da yeniden ölçüp biçmeye başladı. Fakat gökten inen görkemli bir kartal, kayserin elinden ölçü ipini kaptı ve denizi aşarak eski Bizans şehrinin kapısı önüne bıraktı. Konstantinos Tanrı’nın işaretini anlamakta gecikmedi ve kartalın ölçü ipini düşürdüğü Bizans duvarları önünde tekrar işe koyulup yeni Roma’nın hudutlarını çizmeye başladı. Elinde mızrağı, ağır ağır yeni başkentinin hudutlarını adımlıyordu. Maiyeti, imparatorun denizden denize, Haliç ile Marmara arasındaki bomboş tarlalar üzerinde ne kadar geniş bir hudut adımladığına hayret etmeye başladı; “Efendimiz, daha nereye kadar gideceğiz?” diye sorduklarında, Konstantinos cevap verdi: “Önümden giden duruncaya kadar!” Çünkü imparatorun önünde, maiyetinin göremediği bir melek, durmadan yol gösteriyordu. Nihayet melek, Marmara kıyılarına gelince durdu ve imparator oraya mızrağını saplayarak şehrin hududunu çizmiş oldu. İşte İstanbul’un ilk hududu böyle çizildi ve surlar bu ilahi işarete göre inşa edildi.2 İstanbul’un kuruluşunu konu alan yukarıdaki efsane; Bizans’ın Konstantinopolis’inden, Osmanlı’nın İstanbul’una kadar yüzlerce yıl şehrin koruyuculuğunu yapan surların nasıl yapıldığı sorusuna cevap vermektedir. Onlarca kanlı savaşta kendini siper eden, İstanbul’un fethine tanık olan surlar, halk muhayyilesine göre; ilahi bir işaret sonucu inşa edilmiştir. Ayrıca Bizans imparatorları, efsanede geçen kartalı imparatorluklarının simgesi hâline getirmişler. Böylece bu ilahi gücün daima kurdukları şehrin ve yönettikleri imparatorluğun yardımcısı olduğunu vurgulamışlardır.
Edebiyat müzeleri
Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi
https://ahtem.kutuphane.gov.tr/#
Aşiyan Müzesi
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/istanbul/gezilecekyer/asiyan-muzesi
Sait Faik Abasıyanık Müzesi
Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi
https://muzeler.org/huseyin-rahmi-gurpinar-muze-evi–789644
Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi
https://www.istanbulfetihcemiyeti.org.tr/enstituler/yahya-kemal-enstitusu-ve-muzesi
Masumiyet Müzesi
https://www.masumiyetmuzesi.org
Orhan Kemal Müzesi
Divan Edebiyatı Müzesi (Galata Mevlevihanesi)
https://muze.gov.tr/muze-detay?sectionId=GLT01&distId=MRK
Kemal Tahir Müze Evi
https://www.neredekal.com/kemal-tahir-evi-kutuphanesi-gezilecek-yer-detay
Bir Deyiş
“Uzunçarşı’nın üst başında bir yalan söyler, alt başında kendisi de inanır.”