Romanlar
Yılkı Atı (Abbas Sayar)
Yılkı Atı, Abbas Sayar‘ın ilk romanıdır ve 1970’te yayınlanmıştır. TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülü almıştır. İçeriği ve kahramanları ile farklı bir romandır. Çünkü eserde ana kahramanlar atlardır, insanla tabiatın, atların ilişkisi ele alınmıştır. Eserde üzerinde durulan ana konular tevekkül, yoksulluk, tabiat, geleneklere bağlılıktır. Romanda bir Orta Anadolu köyünün yaşantısı, dertleri, gerçekleri, sorunları yaşlı bir atla sembolize edilerek yansıtılır.
Yılkı Atı Romanı (Özet) İbrahim, tarlada çift sürmektedir. Bulunduğu köy, Anadolu’nun yoksul köylerinden biridir. Köyde kış, acı yüzünü göstermeye başlamıştır. Rüzgârlar sertleşmiş, kavak ağaçları yapraklarını dökmeye başlamıştır. İbrahim, bu yılki mahsulünü düşünür. Saman da, ürünler de kıt kanaat ancak yetecektir. Samanları düşünen İbrahim, Doru kısrak’ını hatırlar. Öküzleri köye doğru sürerken hayaller kurar.
Usat – Yozgat İsyanının Romanı ( Siyami Yozgat )
Roman Dizisi
Roman Birinci Kitap, İkinci Kitap diye iki bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde ‘Çapanoğlu İsyanı’ özellikle Edip Bey ön planda tutularak anlatılmış, ikinci bölümde isyanın Çerkez Ethem kuvvetleri tarafından bastırılması sonucu dağlarda evvelce varlığını sürdüren ve isyandan sonra da Deveci Dağı’nı mesken tutan dağlar padişahı Aynacıoğlu ve diğer eşkıyaların yaşantısı anlatılır.
Kırk altı bölümden oluşan Birinci Kitap Çapanoğlu Edip Bey’in ve seyrettiği Çamlık’ın kısa tasviri ile başlar. Bu bölümde Edip Bey dışında öne çıkan iki isim daha vardır: Celal Bey ve kardeşi Halit Bey. Aslında birinci kısım bu üç kardeşin dramatik öyküsüdür.
Deveci dağını mesken tutmuş eşkıya başı Aynacıoğlu Mehmet ile Katil İlyas, Küçük Ağa, Deli Hacı gibi namlı onlarca eşkıyanın başkaldırı ve çaresizliklerinin öyküsüdür İkinci Kitap.
Yazar dilden dile anlatıla gelen eşkıya öykülerini bu bölümde akıcı ve otantik bir anlatımla gözler önüne serer.(Edebiyat defteri, 2012)
Can Şenliği (Abbas Sayar )
Abbas Sayar “Hamamcı Mustafa Ağa yaşlı biriyle matbaama geldi:” Abbas Bey, dedi, tam senin istediğin gibi kendinden uçkurluklu. Kimi kimsesi yok, tümünden yılkılık… Oğlan oynamış oyuna gitmiş, çoban oynamış koyuna gitmiş…” “80 yaşındaki Hüseyin Ağa bağımın bekçisi oldu. Bağa gittiğim bir gün: – Efendâ, haşavuzdan (haşa huzurdan) bana bir golik alsana… – Bu dağ yerinde ne gereği var, ne yapacaksın merkebi? Dedim. – Ne yapacaksın olur mu efendâ! Ne yapacaksın olur mu! Heç yoksa adama ‘can şenliği’ olur. İşte bu yanıt, içimdeki yıkımın ve ‘Can Şenliği’ romanımın ilk noktası oldu.” 1975 Madaralı Roman ödülünü kazanan bu eser Nail Abbas Sayar’ın üçüncü romanıdır. (Kitapyurdu, 2024)
Halk Hikayesi, Hikaye, Destan
BOZKIRDA ALTMIŞALTI( MUSTAFA ÇİFTCİ )
Handan bakındı bakındı, “Yumurta alayım,” dedi. “Ama az olsun. Taze olsun,” dedi. “Nasıl olsa burayı öğrendim. Gelir taze taze alırım,” dedi. Sen gel tabii. Senin gelmediğin dükkânın ben anasını satarım. Sen gel tabii. Senin almadığın yumurtayı ben yere çalarım. Sen gel tabii, ben tüm Yozgat’ı bırakır tüm malı sana saklarım sultanım, diyemedim. “Her zaman,” dedim. “Her zaman bekleriz.” Her işin ivilini civilini bilen esnaflar, Çamlığa çıkan, Yozgat’a yukarıdan bakan âşıklar, öpçe bebeler, sesi kılavlı, öyle ataşlı öyle delikanlıkopiller, iyi pişmiş gözlemeler… Tina’nın çilleri var. Aziz Efendi ne kokuyor? Ayva, sobanın üstünde döne döne pişiyor. Mahalleye Bursa’dan bir Mersedes geliyor, Piç Sevi nasıl da çalım atıyor, Refet Efendi nasıl da dertleniyor… Lan Şahin, yazık değil mi Memnune’ye? Yazık değil mi sana? Mustafa Çiftci, şeker gibi iyimser hikâyeler anlatıyor taşradan, kıtlıktan… Kara sakız, kendir, kına, kaya tuzu, iğde… “Vatandaş, ne isterse vereceksin, yok demeyeceksin.” Bozkırda Altmışaltı, gülerek memlekete bakıyor… Allah için, Elif de kolay unutulmuyor işte…
Bir Efsane
Ali Çelebi ve Mahmut Çelebi Türbeleri Efsanesi
Yozgat, Akdağmadeni İlçesi Muşali Köyünde bulunan Ali Çelebi ve Mahmut Çelebi Türbeleri ile ilgili yöre halkının anlatmış olduğu bir efsane şöyle anlatılmaktadır: Ali Çelebi ve Mahmut Çelebi Muşali Kalesi Düşmanların elinde iken burayı fethetmek için kalenin bulunduğu tepenin altında savaşırlarken, düşmanın biri Mahmut Çelebi’nin kafasını uçurur. Kafası yere düşen Mahmut Çelebi; yerden kafasını koltuğunun arasına alarak düşmanla savaşmaya devam eder. Bu durumu gören düşman paniğe kapılıp korkup kaçmaya başlar. Bu arada kadının biri Mahmut Çelebi’nin kafasının koltuğunun altında olduğunu görünce: “ Bakın, adam kellesi koltuğunda savaşıyor,” diye bağırır. Bunu Mahmut Çelebi’ de duyar ve durumu fark ettiği anda olduğu yere düşer ve şehit olur. Aynı çarpışmada Ali Çelebi’de şehit düşer ve Ali Çelebi ve Mahmut Çelebi’nin, şehit düştükleri yerlere kubbeleri de bulunan türbeleri yapılır. Fakat ertesi gün sabah bakarlar ki Mahmut Çelebi’nin Türbesi’nin kubbesi yıkılmıştır. Tekrar kubbesini inşa ederler, fakat ertesi gün gene aynı şekilde kubbesinin yıkılmış olduğu görülür. Bir kez daha kubbesi inşa edilir. Bu kez inşa eden ustaların o gece rüyalarına Mahmut Çelebi girer ve “ Benim gövdem üstünde başım yok, sizde türbem üzerine kubbe koymayın” der. Bu rüya üzerine artık Mahmut Çelebi’nin türbesinin üzerine kubbe yapımından vazgeçilir.
Bir Deyiş
At yedi günde it yediği günde belli eder
Bir Kelime
Adeli: Kendini beğenmiş, burnu havada