ROMANLAR
KÜÇÜK AGA-TARIK BUGRA
Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Asırlarır sadece “halife-i ruyizemin”in, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikayesidir. Tarık Buğra’nın kendi deyişiyle Küçük Ağa, destanlara yakışır bir konuyu ele almasına rağmen, destan değil, gerçekliği anlatan bir romandır. İttihatçıların ve Kuvvacıların değil, inanç ve gelenek kalıtıyla başbaşa, ilk kez kendisi ve kendi adına geleceği için karar vermeye çalışan bir ahalinin “kahraman”ıolduu bir roman. Şimdilerde Küçük Ağa’yı okumak, güncelliğini bir kez daha kazanmış bir öyküyü, sorunsalı yeniden okumak demektir. (Kitapyurdu, 2024)
BAB-I ESRAR (AHMET ÜMİT)
Bab-ı Esrar’da Ahmet Ümit’ten beklenen alışılagelmiş polisiye yazım etkisini yitirmiyorsa da bilinçli bir kararla bir adım geriye çekiliyor ve roman sırlarla dolu mistik bir dünyaya açılıyor. Din ile aşk, inanç ile sevda arasındaki ilişkiyi bambaşka bir açıdan gözlerimizin önüne seren Bab-ı Esrar Ahmet Ümit eserlerinin içinde farklı bir noktada duran parlak, derin bir roman. (Kitapyurdu, 2024)
Halk Hikayesi, Hikaye, Destan
ARAP HAYRİ (KANI) SABAHATTİN ALİ
Arap Hayri, Beyşehir’de herkesçe bilinen bir boyacı. Şehre önemli biri gelecek olduğunda herkes ayakkabılarını Arap Hayri’ye boyatıyor.
Bir gün şehre bir tiyatro kumpanyası geliyor.
Arap Hayri, tiyatroda Adalet ismindeki genç kadına aşık oluyor.
Tiyatroda oyuncu eksikliği olunca, Arap Hayri oyuna giriyor ve Adalet ile beraber sahneye çıkmış oluyor.
Kumpanyanın gideceği günün gecesi şehrin ileri gelenleri ile Adalet ve kocası Sahir Süha, sandal sefası yapmaya karar veriyorlar. Hayri de onlara hizmet edenler arasında.
Herkes sarhoş oluyor, uyukluyor.
Adalet de uyuyakalıyor.
Hayri, uyuyan kadına sarılıyor ve beraberce göle doğru süzülüyorlar.
“Hayri’nin kucağından aşağı doğru uzanan ayakları suya dokununca kadın gözlerini açar gibi oldu; fakat bu sırada çocuk salın kenarını bıraktığı için birdenbire ve gürültü çıkarmadan ikisi de suya gömüldüler.” (BİRAZKİTAP, 2024)
Bir Efsane
Dedegül ve Karagöl Efsanesi (Beyşehir)
Dedegül, dede gülleri ile ünlü Anamaslar’ın doruk tepesi olup, uğurlu sayılan bir dağdır. Karagöl ise bu dağın eteklerinde küçük bir gölcüktür. Çevre köylerin dilek ve adak yeridir. Çevre köylülerin anlattıklarına göre; Dedegül dağının Güldede adında yeri bilinmez bir yatırı, ulu dedesi vardır. Karagöl’e yapılan adakları o karşılar, dede gülleriyle örtülü çayırların pisliklerini geceleri o temizler; öyle ki gündüzünden ne kadar, insan ve hayvanlarca ortalık kirletilirse kirletilsin, Güldede, bunlardan sabaha iz bırakmaz; nasıl ederse eder, pislikleri yok edip ortalığı tertemiz eder. (Benzeri temizlenmenin Erenkilit Dağı için de anlatıldığı duyulur) Çevre köylüler, özellikle çocuk edinme dileklerinde, dilek dilemeye, adak adamaya Karagöl’e çıkarlarmış. Dilek dilemenin birde usülü ve yordamı varmış. Dilekçi, ilk olarak dilek pınarından su içer, pınara tahıl taneleri ve bozuk paralar atar, yanındaki Uğur Ardıcına çaput bağlarmış. Orada Abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra; adak davarı kesilip kan akıtılır ve topluca yenirmiş. Sonra tekrar namaz kılan dilekçi, dilek pınarına el atarmış. Eline buğday tanesi gelirse, bir oğlu, arpa tanesi gelirse bir kızı olacak demekmiş. Bundan sonra uyku taşına uzanan dilekçi dua eder ve uykuya yatarmış. Eğer dileği gerçekleşecekse düşünde Güldede’yi görürmüş ve Güldede dileğini ona muştularmış.
Mevlana Müzesi
Bir Deyiş
Konya’nın tozu, Sille’nin gizi, Koçhisar’ın tuzu.
Bir Kelime
Laf Avurtlamak: Laf Karıştırmak